erotik shop ve cerkes bilgileri

erotik shop ve cerkes bilgileri

 Bu fikri eşime ve bazı arkadaşlarıma açmadan duramadım. Anne onayladı ama bazı arkadaşlarım böyle bir romanın güçlü siyasi ifadeler içereceğini, bu nedenle, komünist rejimin Sovyet rejiminde yaşayan bütün Çerkeslere zulmedeceğini düşünüyorlardı.
Haklıydılar ama tıpatıp aynısı bir roman yazmalıydım! Kısa süre sonra romanın adını bile buldum. Nicholas andNadiusha [Nikolay ve Nadyuşa] adını verecek, içeriğini, amacını ve anlamını evrenselleştirecektim. Romanın temsili kişileri farklı ülkelerden olacaktı. Bunların arasına, savaşta kimsesiz kalarak sokakta bulunan romanın kahramanı Nicholas’ı çok etkileyen iki Çerkesi dahil edecektim. Nicholas’ı Varşova tren istasyonundan alıp yetiştireceklerdi. Nicholas, Rus kızı Nadiusha’ya âşık olacaktı, müttefik kuvvetlerin silahlı güçleri, II. Dünya Savaşı’ndan kısa süre sonra babasını ondan koparıp zorla Sovyetler Birliğine iade edeceklerdi.
Yerel polisin, rakip karaborsa çetesinin kötü bıçakladığı Nicholas’ı alarak, Nadiusha’yla tanıştığı hastaneye götürdüğü, Napoli’de geçen birinci bölümü bitirdim sonunda. Nicholas hastanede tedavi görürken polis, onun yöredeki bazı gangsterleri öldürdüğünden kuşkulanır. Bunu kendini savunmak için yaptığı iddialarını dikkate almadan onu gözetim altında tutar, soruşturma yapar. Bu nedenle, yabancı olduğu ve onu savunacak kimsesi bulunmadığı için, cinayetten suçlu bulunacağına inanır, Nadius-ha’nın yardımıyla hastaneden kaçar, boynunu kurtarmak için saklanır.
Romanın bir parçası olduğunu söylemeden onu Prof. Bruce Moody’ye verdim. Geriye kalan altı sınıf arkadaşıma okumama izin verdi. Okumayı bitirdiğimde “îyi bir üslubunuz var. Bay Natho - Joseph Conrad’ınkirîe benzeyen bir üslup. İlginç bir parça. Bir romanın bir bölümü olabilir... Okumayı bırakın, yazmaya devam edin. Çok okumak üslubunuzu bozabilir” dediğini duymak beni şaşırttı.
Öğüdü için teşekkür ettim. Ciddiydi. Bunu görebiliyordum. Roman yazabileceğimi düşünüyordu. Özellikle ondan bunu duymak beni sevindirdi.
Prof. Moody’nin ve Anne’in teşvikleriyle, Nicholas ve Nadiusha rorm nına büyük bir hevesle çalışmaya başladım ama Bernard Shavv’ın dediğ, gibi, bu işin “ilhamdan” çok “ter dökme” gerektirdiği ortaya çıktı. Yazı kimi zaman kolayca akıp gidiyor gibiydi; gelgelelim kimi zaman da defalarca okuduktan ya da Anne’in yaptığı nazik eleştiriden sonra bütün bir bölümü yırtıp atıyordum. Konuyu gittikçe takıntı haline getiriyor, karakterlerin sorunlarının içine giriyor, uykumda bile onları düşünüyordum. Kimi zaman uykumdan sıçrayarak uyanıyor, aklıma gelen fikri unutmadan hızla yazmaya başlıyordum.
Yine de her şey iş değildi. Kısa süre sonra Anne kendimi romana kaptırdığımı fark etti, gevşememe fırsat tanımak için kendisini ara sıra tatile ya da tura götüreyim diye beni ikna etmeye başladı. İlk tatilimizde Batı Virginia’da Greenbrier Oteli’ne gittiğimizi hatırlıyorum. Özel kompartımanımız bulunan pulman vagonlu trenle gittik, Greenbrier’de Che-sapeake’in ve Ohio Demiryolu Şirketi’nin yıllık hissedarlar toplantısına katıldık. Bu birinci sınıf lüks otelde birkaç gün dinlendik, Amerika’da edindiğim bu tür ilk deneyimim oldu bu.
Otelde keyfini çıkardığımız lükslerin arasında at binme olduğunu da hatırlıyorum. Atları ne kadar sevdiğimi hatırladım, birine binmek için can atıyordum, Anne’i sürükleyerek heyecanla ahırlara koştum. Ahırlara gelince en iyi atı seçtim. Görevli ata eyer vurdu, kendim binmeyi tercih etsem de, binmeme yardım etti. Anne heyecanla beni seyrediyordu. Eyerin üzerine oturur oturmaz küheylan ansızın öne doğru bir hareket yaptı, kendimi son derece huzursuz hissedip düşebileceğimden korkarak dizginleri tutup onu kontrol altına aldım. Anne de birden korkuya kapıldı, panik halinde bana baktı ama hemen dengemi sağladım, küheylanı kontrol altına aldım, at binme alıştırması yapmak için yakındaki ormana yöneldim. Atla anlaşıp eyerin üzerinde kendimi daha güvende hissederek, bir saat sonra dönüp Anne’e katıldım.
Bundan kısa süre sonra Anne’Ie ben yaz tatilimizde Black Island’a gittik. Oraya gitmek için New York’tan New England’a giden trene binmiş, sonra da birkaç saat gemiyle gitmiştik.
Doğru hatırlıyorsam, 18 kilometre uzunluğunda küçük bir adaydı, kışın nüfusu ancak dört yüz kişi kadardı. Ancak yazın turist ve tatilci kaynıyordu. Kulübe, ana binanın restoranında üç öğün yemek, artı adanın başlıca plajına ücretsiz otobüs taşımacılığı sağlanan bir pansiyonda kaldık. Adanın limanında çok sayıda iyi balık restoranıyla birkaç gece kulübü ve bir golf sahası vardı. Adanın çevresini dolaştığımı ve doyasıya vahşi böğürtlen yediğimi hatırlıyorum. Genel olarak, o yaz Black Island’daçok
ÇERKESYA'DAN AMERİKA'YA 359
keyifli ve unutulmayacak bir zaman geçirdik.
Ertesi yıl bir hafta sonu üç gün iki gece kalmak için otobüsle Florida’ya gittik.
Bundan sonra, adada tatlı su olmadığı için, evlerini yağmurun her bir damlasını alabilecek bir biçimde inşa ettikleri Bermuda’ya gittik. Adada yaşayan terbiyeli halkla ve mavi gözlü siyah derili insanlarla tanışmaktan keyif duyarak, dinlenerek ve sık sık gemiyle gezerek orada iki hafta kaldık.
İki haftalığına Puerto Rico’ya da gittik ama Four Winds’e yaptığımız şehir turları hiç unutulmayacak turlardı. Amerika Birleşik Devletleri’nin ne kadar büyük olduğu, ikliminin ve bazı eyaletlerinin manzarasının size kendinizi tamamıyla farklı bir dünyada hissettirdiği konusunda o güne kadar en küçük bir fikrim yoktu.
Bu, trenle yirmi bir günlük bir turdu — mükemmel restoranı ve pulman vagonları olan lüks donanımlı bir trenle. Anne’le ben yine çok lüks bir pulmandaydık. Trenle seyaliat ettik ama şehirlerin tren istasyonlarında bizi otobüsler bekliyor, bizi ve bagajlarımızı alıyor, biz bagajımızın tek bir parçasına dokunmadan, her şeyin bizim için rezerve edilip hazırlandığı otellere götürüyordu. Belirlenen bir şehirde kalırken otobüsler görülecek yerleri bize gezdiriyor, sonra bizi ve bagajımızı trene götürüyordu, ardından trenle bir sonraki varış yerine gidiyorduk. New York’tan çıktıktan sonra ilk durağımız birkaç gün kaldığımız Chicago’ydu. Buradan Salt Lake City, Grand Canyon, Briçe Canyon, Las Vegas, San Francisco, Yosemite Park’ta Red Woods’a gidip New York’a döndük. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük bölümünü gerçekten görmüştüm. İşte, bu şehir turlarında gördüğümüz unutulmayacak yerlerden bazıları;
Anayurtta Değişim
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’nde halkın durumunun iyileştiğini ağabeyimle yazışmalarımdan anlamaya başladım. Anayurttan aldığım mektupların çoğu dostça, sıcak ve bilgilendiriciydi. Bunları okuduğumda arkadaşlarımın ve akrabalarımın duygularını ve ihtiyaçlarını korkmadan ya da çekinmeden çok daha özgürce belirttiklerini sezebiliyordum. Örneğin, parti üyesi arkadaşım Doletçeri Hahurate dönmemi istediği bir mektup yazdı. Daha önce kuşkusuz bunun için partiden atılırdı. Benzer bir biçimde, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya’dan zorla Sovyetler Birliği’ne iade edilen iyi dostum Simka (Süleyman) Atsok için köylülerim bir hoş geldin partisi vermişlerdi. Yurt dışından gelen birini
3ÖO KADİR NATHO
karşıladığı için insan daha önceleri Sibirya’ya sürülürdü!
Simka, üç erkek kardeşi ve annesi Avusturya’dan zorla vatanlarına iade edildiğinde Simka’nın kız kardeşi Şamset’in o tarihte hastanede olduğu için Avusturya’da kaldığından burada söz etmeliyim sanırım.
Simka köyümüze dönünce ağabeyime kendisiyle birlikte ve sağ olduğumu söylemiş. Gelgelelim bundan bir süre sonra tutuklanıp Kuzey Kutbuna sürülmüş ve Kruşçev’in genel affına kadar burada prangalı yaşamış. Bundan sonra anayurda dönmeye cesaret edemeyerek Kazakistan’a yerilmiş, UkraynalI bir kızla evlenerek aile kurmuş.
Öte yandan ondan daha şanslı insanlar varmış. Örneğin, Sovyetler Bir-liği’ni sığınmacı olarak terk eden ve savaştan sonra zorla vatana iade edilen İsmail Hahurate sürgünden anayurda dönmüş, Sovhoz 15’te ağabeyimle birlikte çalışıyordu. Bu olaylar, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birli-ği’nin, halkına karşı daha hoşgörülü olmayı öğrendiğini açıkça gösteriyordu. Üstelik Sovyet devleti yurttaşlarının arka avlularında sebze yetiştirmesine, yetiştirdiklerini şehirlerde, hatta Moskova’da bile satmasına izin veriyordu. Sonuçta daha iyi yaşamaya, tuğla evler yapmaya, stereo, televizyon ve özel araba gibi lüksler edinmeye başlıyorlardı. Dahası bizlerin, yurt dtşındaki akrabaların onlara, Sovyetler Birliği’ne koli göndermemize izin veriliyordu! Daha önceleri bu düşünülemezdi bile. Ah, Sovyet rejiminin akrabalarıma ve arkadaşlarıma zulmetmeyeceğinden emin olsam gidip onları görmeyi ne kadar isterdim.
Köyümüzdeki bazı arkadaşlarımın araba aldıklarını da öğrendim. Daha önce bu kesinlikle düşünülemezdi ve her kim böyle lüks bir mal almaya çalışsa burjuva gözüyle bakılırdı. Davut Şehetl, Haji-mus Şehetl, Macid Napso ve başkaları da onların arasındaydı. Arabaları daha yüksek fiyata sokakta satın alabiliyorlardı ama hükümetten satın almak isterlerse on yıl beklemeleri gerekiyordu. Ağabeyim mektuplarında araba almasına yardım etmemi de-Greenhrier Oteli yakınında at sırtında falarca ima etti ama ona bu
ÇERKESYA'DAN AMERİKA'YA 36i
iyiliği yapmaya yanaşmadım, çünkü Sovhoz 15’te zaten bir ev yapmış, ona gönderdiğim kolilerin yardımıyla yeni bir televizyon almıştı. Bu nedenle, araba almasına yardım etmemin bazı haset insanların, özellikle de bazı parti üyelerinin kıskançlığına yol açarak ağabeyimin başını ağrıtabileceğinden korkuyordum. Yine de birçoğu benden, Amerika’daki kardeşinden yardım aldığını biliyordu.
Aslında uzun zaman önce başına böyle şey gelmişti. O tarihte hâlâ Hatramtuk’ta yaşayan kuzenim Hızır’le ağabeyim Nacib birbirlerine yakın oturmak için Tahktamukay köyüne taşınıp yerleşmeye karar vermiş
Black Island’ın hoş kokulu temiz havasının Florida Eyaletinde Cyprus Gardens keyfim çıkarırken
lerdi. Bunun sonucunda ikisi de Tahtamu-kay’da kendilerine ev yaparken, biri ağabeyimi Amerika’daki kardeşinin yardımıyla rüşvet vererek, yasadışı yoldan inşaat malzemesi alıyor diye yerel yetkililere ihbar etmişti. Neyse ki ağabeyim satın aldığı inşaat malzemelerinin faturalarını saklamış ve bunları çıkarıp gösterince mahkeme onu MHBNHP “suçsuz” bulmuştu. Yine de mahkemenin Florida Eyaletinde Miami Beach
kendisi aleyhine bu asılsız iddialarda bulunan kişinin adını açıklamasın da ısrar edince yargıç kibarca bu işin peşini daha çok kovalamamasıöğü. dünü vermişti.
San Francisco, California National Park, Utah Yosemite Park, California
Kissing Carnels, Colorado
The Crookedest Caddesi, San Francisco
Mormon Tapmağı, Salt Lake, Utah
Yosemite Park, California

On Dördüncü Bölün
TÜRKİYE’Yİ İLK ZİYARETİMİZ
Türkiye’deki dostlarımla
Kuzey Kafkasya dergisinin yayımcısı İzzet Aydemir, 1%5’te Anneie beni, öykülerimi beğenen Çerkeş okurların bazılarıyla tanıttırmak için Türkiye’ye davet etti. Doğal olarak. Anne de ben de heyecanlandık. Yazdığım öyküleri Çerkesler beğendikleri için, ne de olsa yazar olarak davet ediliyordum. Bu kadar yanslt olacağımı hayal bile etmemiçtim! Dolayısıyla, doğal olarak daveti kabul ettik. İzzet Aydemire, Ankara’da kendisini ziyaret etmeden önce birkaç gün İstanbul’da kalmak, Ege kıyısında da bit haftalık bir tura çıkmak istediğimizi belirterek Türkiye’ye gittik.
İstanbul’a gelince, daha önce tanıştığımız. Bengisu soyadlı iki kardeşle eşlerinin bizi karşıladıkları Hilton Oteli’ne gittik. Yaşça daha büyük olan kardeşin ve eşinin adlarını hatırlayamıyorum ama kendisi İstanbul’da en iyi göz doktoru olarak tanınıyordu, eşi ise tanınmış bir ahşap heykel sanatçısıydı. Onlarla bir sergi için New York’a geldiklerinde tanışmıştım. Küçük kardeş, Dr. Burhan Bengisu Ankara’da doktorlara koruyucu tıp öğretiyordu, eşi Fatma Bengisu ise Türkiye’nin başkenti Ankara’da Kızılay’ın başındaydı. Daha genç olan Bengisu çifti Ankara’dan İstanbul’a arabayla gelmişti.
İlk akşam daha büyük olan Bay ve Bayan Bengisu bizi İstanbul yakı-160 Doktor Naci Bengisu (1901-1978), eşi Lerzan Bengisu (1906-1978). (Ç.N.)
364 KADİR NATHO
nında Marmara Denizi kıyısında, Kadıköy’deki evlerinde akşam yemeğine davet ettiler. Uzun zamandan beri Çerkeş dergilerinin yayımcılığını yapan ünlü Çerkeş yazar Dr. Vasfi Güsar’ı da davet etmişlerdi. Ona tanıştırılma onuruna eriştik. Hemen birbirimizi yıllardır tanıyormuş duygusuna kapıldık. Ev sahiplerimiz nezaketle hizmet ederek bizi ağırlarken, Bay ve Bayan Burhan Bengisu Ege kıyısında bizi turistik bir geziye götüreceklerini belirttiklerinde biz, Çerkeslerin dünya çapındaki sorunlarını tartışıyorduk.
O akşam bu iyi eğitim görmüş dostlarla çok keyifli zaman geçirdik.
Benim öykülerimi çeviren Çerkeş kızı Bayan Yıldız ertesi sabah bizi otelde görmeye geldi. Bizi Kapalıçarşı’ya götürdü, o günlerde çok nadir bulunan sahici bir gümüş kemerle bir kama aldım. Orada beni, Kapalı-çarşı’nın bir köşesinde küçük bir mücevher tezgâhı bulunan Kafkasya’dan gelen Çeçen sığınmacı Musa Ramazan’la tanıştırdı, ondan güzel bir çift altın kol düğmesi aldım. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de pek çok genç Çerkese yıllardır dans dersi veren, sonra Amerika’ya yerleşen seçkin Kabardey sığınmacı Atahk’ın öğrencilerindendi. Bayan Yıldızla Musa Ramazan, Dr. Cevad İdris’in (Tsey) bazı kitaplar aramak için İstanbul’da olduğunu söylediler.
İstanbul’a gelişimizin üçüncü günü sabah erkenden Bay ve Bayan Burhan Bengisu otele geldiler. Bayan Yıldız gelip çok terbiyeli bir biçimde çekinerek selam verdiğinde biz Ege kıyısı boyunca çıkacağımız tur için gereken bazı tedarikleri onların yeni Porsche’sinin bagajına koymakla meşguldük. Anne’le ben Bayan Yıldız’ı gördüğümüze sevindik ama Türk rehberlerimiz onun selamına karşılık vermeye ya da onunla konuşmaya zar zor tenezzül ettiler. Bizi İstanbul’daki Çerkeş derneğine davet etmek için gelmişti ama durumumuzu ona açıklayınca İstanbul’a döner dönmez kendisiyle bağlantı kurmamızı istedi. Bizim için cegu yapmak ve bana iyi bir bibliyografi vermek için Hase’ye davet edecekti.
Bize iyi yolculuklar dileyip gider gitmez, Türk rehberlerimize bu alçakgönüllü genç kıza gereken saygıyı gösterecek kadar nazik davranmaları gerektiğini açıkça söyledim. Saygısızlık etmek istemediklerini söyleyerek çok özür dilediler ama artık çok geçti.
Türkiye'de Ege Ktytst Turu
tik durağımız Bursa’ydı, bir geceliğine otelde kaldık, bu çevrede bağcılık yaparak geçinen pek çok Gürcü keşfettik. Anne’le babası gibi onlar da, 1801 yılı civarında Gürcistan Ruslara teslim olduğunda ülkelerini bırakarak buraya gelen Gürcülerin soytındandılar.
iyi dostum Simka (Süleyman) Atsok ve ailesi
Dr. Burhan Bengisu’yla eşi Fatma, arabalarıyla bizi Ege kıyısında gezdirirken bize iyi ve çok saygılı davranıyorlardı. Dahası Dr. Burhan Bengisu daha ilk günden veznedarımız olma sorumluluğunu almıştı, yerel halka nasıl davranılacağını daha iyi bildiği için restoran faturalarımızı ödüyordu. Çok saygın bir adam olarak, tespihini her zaman elinde tutarak oynuyor, garsonlara çocuğum diye hitap ediyor, babaca bir ses tonuyla onlarla konuşuyordu. Dr. Burhd^ı Bengisu mükemmel bir baba figürüydü ‘
ve onun sayesinde her restoranda hep en iyi hizmeti alıyor ve en iyi yemeği yiyorduk ama garsonlara bahşiş verme zamanı geldiğinde sürekli cimrilik ediyor gibiydi. Bu zavallı çalışanlara üzülüyordum, defalarca masaya bahşiş bırakmaya çalıştım ama Dr. Bengisu onlara zaten yeterince bahşiş
Kâba halam. Nacih amheyim ve yeğenim Lyuba
366 KADİR NATHO
verdiğini söyleyerek bana parayı geri aldırdı.
Bursa’dan Bandırma, Biga, Çanakkale ve Truva yoluna saptık. Grubun en bilgilisi ve en çok okuyanı olarak göreceğimiz yerleri Anne seçiyordu. Özellikle efsanevi Truva ve Bergama şehirlerinin kalıntılarını görmek ilgisini çekiyordu, Truva’ya geldiğimizde, Truvalı Helen’le ilgili okuduğu bütün tarihi yeniden yaşıyormuş gibi bütün yerleşim yerlerini inceledi.
Ayvalık’a geldiğimizde. Dr. Burhan Bengisu’nun başına çoktajı hak
Soldan sağa (ilk sıra): (1) kuzenim Hızır Natho (yanında oğulları Alek ve Ruslan) (2) ağabeyim Nacib (kucağında Hızır’in kızı Lyuba). Arka sıra: (1) Cantığ Natho (Hızır'ın eşi), (2) Aslanguaş Natho, (3) Nafiet Natho ve (4) Leta Natho (iki yeğenim ve yengem)
( ) Nacıb (2) Lyuba (3) Leta ve (4) Aslanguaş (Lyuba benim en küçük y(f»>'
ettiğini düşündüğüm ilginç bir olay geldi. Öğleden sonra geç saatte buradaki küçük bir otele giriş yaptık, Dr. Burhan Bengisu arabasını bakıma götürdü. İki saat sonra Anne’e telefon etti, yanında yeterli nakit olmadığı için, oto tamirhanesine gidip kendisini görmemi istedi.
Doğal olarak, telaşla gittim, parayı verdim, tutarı onlara ödedi ama her zamanki gibi belki de çalışanlara yeterince bahşiş vermedi. Çalışanlardan biri çok terbiyeli bir biçimde stepneyi kontrol etmeyi unuttuğunu söylediğinde biz çoktan arabaya binmiştik. Dr. Burhan Bengisu arabayı çalıştırmış, gitmek üzereydi.
Dr. Bengisu düşünceli davrandığı için gence teşekkür etti, arabasının bagajını açtı. Genç stepneyi aldı, havasının yetersiz olduğunu söyledi, suda kontrol etmek için kıyıya götürdü, birkaç dakika içinde döndü ve doktora tekerleğin iç lastiğinde kaçak olduğunu, yamanması gerektiğini söyledi, kuşkusuz bu ona daha çok paraya mal olacaktı!
Dr. Bengisu şoka uğrayarak ona baktı.
Bunun, Dr. Bengisu’nun doğru düzgün bahşiş vermediği gencin masumca intikam aldığından emindim.
erotik shop

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder